Translate

8 Kasım 2014 Cumartesi

BODRUM BODRUM BODRUM



Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın sözleri karşılar sizi son virajı dönüp, Bodrum Kalesi’ni görmeden az önce…

Kimine göre “beyaz badanalı evleri ve gece hayatıyla bilinen güzel tatil beldesi”, kimileri için “ruhunu bırakıp döndüğü büyülü ortam”, bazıları için “kesinlikle bir tatil yöresinden de öte, bağımlılık yapan bir yaşam biçimi…”
Büyük kentlerin keşmekeşinden kaçıp yerleşenler için en dikkat çekici yanı, hayatın burada daha yavaş oluşudur… koşturmazsınız, yetişmeye çalışmazsınız, savrulup gitmezsiniz… hayat sizi yormaz Bodrum’da… 















Tepelerden baktığınızda deniz ve gökyüzü öyle bir uyum içindedir ki, maviyi tekrar keşfedersiniz. Su altı dünyasının bilinmezleri, tarihin kokusu, palmiyeli yollar, narenciye bahçeleri arasındaki patikalar, yelken keyfi ve size sunacağı daha bir çok rengiyle Bodrum’da hayata daha farklı bir gözle bakabilir, daha sıkı sarılabilirsiniz…

 



Yaz aylarında kalabalıktan bunalsanız bile sığınacak sakin bir koy, doğayla baş başa kalabileceğiniz bir köşe mutlaka bulursunuz.


Arabayla Bodrum'a gitmiş olanlar belki benim hissetiklerimi hissetmişlerdir zaman zaman.  Milas’tan sonra tepe saymaya başlarsınız, geldik geliyoruz o büyüleyici maviye diye.

Her tepeyi inerken 'biraz daha yaklaştım' diye düşünerek.  Sonra birden Güvercinlik koyu belirir tepelerin ardından. Dünyanın hiçbir yerinde olmadığına inandığım bir mavidir o. Insanin içini bir heyecan kaplar.


Artık yaklaşmışsınızdır.  Hayran hayran baka baka ilerlersiniz, ta ki o en son tepeye gelene kadar. Birdenbire gözünüzün önünde eşsiz bir maviyle beyaz denizinin ortasına Bodrum Kalesi beliriverir. Aşık olmuş gibi bir hisse kapılırsınız o an, içinizi sonsuz bir mutluluk kaplar. 



Kalabalıktır sokakları, hatta bazı koyları.  Ama o canlılık bile bir başka güzellik katar Bodrum’a.  Başlarsınız gezmeye koy koy. Bitez, Kargı, Karaincir, Akyarlar, Turgut Reis derken güneşin batışını izlersiniz Gümüşlük’te.  
 Başka bir gün Torba, Türkbükü, Yalıkavak’tır güzergahınız. Bazen bunalırsınız kalabalıktan ama dar yollarla ulaşılan bir sığınacak koyu olmuştur hep benim gittiğim yıllarda.  Yazın en sıcak gününde bile o serin sular kucaklar sizi. Düşünürsünüz, ‘ne mutlu bana buradayım ve bu cennette on günüm daha var’ diye! Ama neden olmasın bir ömür bu cennette..Bazen şans sizledir ve kendinizi bir teknede bulursunuz, o akvaryum gibi suların ortasında. Havuz değil de denizde olduğunuza inanmakta güçlük çekersiniz. Sudan çıkmak istemez canınız. güneşin başına bakmaya, denizin nemli nemli iyot kokusunu içine çekmeye , dalgaların sahil vururken çıkardığı sesi dinlemeye , zaman zaman kendinle baş başa kalmayı , sahilinde yavaş yavaş adımlarla sakin sessiz sevdiğin kolunda yürümeyi , kim istemez ben bunu istiyorum issssssstiiiiiiiiyoooooooooruuuuuuuum...







Bodrum'un Bilinmeyen Yönleri 
Hangimiz sevmeyiz ki Bodrum’u? Sakin masmavi denizi, eşsiz manzarası ve tabii ki hayranlıkla tek tek iç geçirdiğimiz evleri...Bembeyaz evlerin, mavi kapıların görsel şenliği bir yana aslında hepsinin çok mantıklı birer sebebi var. Beyaz renk o sıcak havalarda evin daha serin olmasını sağlıyor hatta California'daki Berkeley Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, eğer tüm evlerin çatıları beyaza boyanırsa, dünyadaki ısı artışı azalıyor ve dünyaya bir katkıda bulunuyor. Mavi kapılar ise tamamen akrepler için... Akrep mavi rengi ateş olarak algıladığı için evlere giremiyor. Dışarından bu kadar güzel gözüken evlerin sırrı işte burada yatıyor. Bodrum evleri üç tipe ayrılıyor. Musandıralı, Kule Tipi ve Sakız Tipi. Biz en çok Sakız Tipi evlere rastlıyoruz, onun kökeni de tabii çok eskilere M.Ö 3000 yıllarına kadar uzanıyor.Bodrum’u uzaktan izlerken bu detayların hiçbirini düşünmesek de zamanında burada yaşayan ve bu kültürü topraklarımıza taşıyanlar düşünmüş. Asıl şaşırtıcı olansa kökeni Brezilya’ya dayanan Begonviller... Evet, onlar çok arsız, onlar çok muhteşem. Bizdeki adı ise Gelin Çiçeği... Belki de o eşsiz beyaz Bodrum Evleri’nden aşağı doğru süzülürken bir gelini andırdıkları için olsa gerek adını Gelin Çiçeği koymuşlardır, kim bilir.
çünkü evlerin bodrumunu çağrıştırmıştı. Karanlık, rutubetli  küf kokan bodrumları. Öğrendim ki, aksine Bodrum, güneşi, denizi, doğası ve tarihi dokusuyla küf değil keyif kokan, dahası istek, neşe, sevinç, afiyet, sağlık, hoşnutluk ve huzur veren bir yer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder